
Hoşçakal 2024, Hoş mu geldin 2025?
Evet, bir yılı daha geride bıraktık ve bir yıl daha yaşımızı aldık. 2024 yılında kimi yerde keyifli geçti, kimi yerde üzüntülü geçti, kimi yerde kaoslar oluştu ortalık karıştı, kimi yerlerde güzel anılar bıraktı. Peki asıl soruya gelelim, 2025 gerçekten hoş mu gelecek yoksa boş mu gelecek?
Hep söyleniyor gelen gideni aratır diye. Son yıllara baktığımızda hep bu söylenenin çoğunda gerçeklik payı olduğu belli oluyor. Peki burada gelen yılın gideni aratmasının sebebine çoğumuz odaklanmıyoruz ya da müdahele etmek istemiyoruz ya da çok mu büyük şeyler bekliyoruz. Neden gelen gideni aratıyor, neden sorunları çözemiyoruz?
Geçtiğimiz Aralık ayında Espor İşverenler Sendika'mızın gerçekten güzel olduğunu düşündüğümüz lansmanını geride bıraktık. Her sektörden insanı neredeyse birleştirmemiz ile birlikte bazı kuruluşlar tarafından "Paralel yapı" olarak damgalanmaya çalışsakta, gayet başarılı bir organizasyonu hep birlikte tamamladık. Lansmanda değerli dostum Burak Duru çok güzel bir açıklama yaptı: "Yaklaşık 20 yıldan fazladır Bilişim sektöründeyim, hiçbir zaman iyi geçen bir yıl duymadım" dedi. Çok doğru, güzel şeylerde yapılsa da olumsuzlukların fazla olmasından, daha doğrusu terazi dengesiz olmasından dolayı kötü olanlar daha baskın geliyor karşımıza. Terazi ile birlikte ülkede var olan her yıl yenileri ortaya çıkan kaoslarda terazinin dengesini bozuyor ve tek taraflı olumsuzları baskın hale getiriyor. Ama asıl sorun şu, her geçen gün ortaya çıkan olumsuzluklardan birbirimize olan güven duygumuz git gide azalıyor. Peki bu güven neden ve nasıl azalıyor? Hadi hep beraber birkaç güven azalan vakayı inceleyelim..
Şimdi bu güven azalmasının birkaç örneğini inceleyelim. Bunlardan ilki "Danışmanlara Güvenmeme" çünkü şirketlerde her zaman olduğu gibi "gözümle görmediğim, elleyemediğim şeylere para vermek istemiyorum." bazıları ise; "Danışmanım diyor paramı yiyor faydasını göremedim boş boş durduğunu görüyorum" diyorlar. Şimdi adı üstünde bunun adı "Danışmanlık" ve elle tutulur birşey isteniyorsa "Fatura" elinde tutabildiğin bir belgedir. Bunu yaptırmayıp elden ödeme yaptırırsan, sen de elle tutulur birşey alamayabilirsin, yani bunun sebebi yine sensin patron.
Diğeri danışman tutup fayda göremediği için akrabalarından güven duyabileceğini bekleyen patronlar. Danışman ile akrabaların arasındaki büyük fark "Gerçek danışman tecrübesi" vardır, akrabada ise "Ahbet abi halleder" düşüncesi ile şirketi iflasa kadar sürükleyebilecek sıkıntılar vardır. Bu akrabalar hem ucuz görünüp dipten oyan karakterlerdir, hem de "Herbokolog" olarak herşeyi bildiğini zanneden ama hiçbir şey bilmeyenlerden oluşur.
Bir diğeri ise, özellikle son dönemlerde patronların bazılarının şirketlerini çocuklarına ya da akrabalarına devrettiği durumlardır. Bu durumlarda mektepli ve alaylı yapı taşları ile birlikte hibrid kişilikler aslında başarıyı ulaştırabilirken, o şirketin çalışma yapısını bilmeyen genç yetenekler hemen " bütçe kısıtlaması" bölümüne başvurarak, gerek IT, gerek teknoloji, gerek regülasyon süreçleri masraf olarak görüp iptal ederken, kendi lükslükleri ve görgüsüzlüklerini asla tasarruftan kaçınmayacak şekilde hareket ederler. Sonuç, her geçen yıldaki kurun yükselmesi, maliyetlerin artması ile o dönemde harcayacağı paranın en az 2 katını harcamak durumunda kalıyorlar. Bu da tasarruf yerine şirketi daha çok zarara sokma anlamına geliyor.
Gelelim ülke sorunlarına, özellikle 2025'e girmeden gelen "nefes alma vergisi, adres sorma vergisi, hapşırma vergisi, göz kırpma vergisi" hatta "evde örgü örenlere vakit harcama vergisi, evde fenalaşıp sosyal medyada paylaşım yapanlara gelecek olan vergi " gibi yeni heyecanların daha adım atmadan gelmesi, asgari ücretin artması, dövizin dengelenememesi, iç savaşlar, dış savaşlar, sosyal medya pofidik polyanna masalları ortaya koyanlar derken herşey maalesef etki ediyor. Ama burada herkes şikayet ediyor tek birşey yapmadıklarını farkettim, "Asgari ücret artsın ama fiyatlar artmasın, peki niye fiyatları düşürmek için halk ayaklanmıyor?" ya da "herşeyin fiyatı artacağına asgari ücret artsın ama fiyatlar düşsün, stokta duran şeyin ne maliyeti artıyor" diye soran bir kişi görmedim mesela. Düşünsenize bir dükkanınız var gıda alım satım yapıyorsunuz, yeni ürün değil mevcut stoktaki ürünü alıyorsunuz; birim fiyatı 10 birim iken, bir hafta sonra 25 birim oluyor ve neden stokta duran ürün maliyeti artıyor diye sorabilen ben görmedim. Şimdi bana diyecekler, stokta bekleme maliyeti, stok yaşı, yok vergisi bilmemne uzmanlarımız ortaya atacak bir sürü bahane. Evet bunlar bahane çünkü stoktaki ürün ödemesi yapılmış üründür ve vergisi de ödenmiştir stopajı da ödenmiştir. Hakkaniyetli olsan o ürünler zaten stoklarında kalmadan eritmen gerekirdi.
Gün sonunda zam yapanların hepsi haklı, ama maliyetlerin neden arttığını soranımız yok! Bence 2025 yılı bunu sorgulamamız gereken bir soru olması gerektiğini düşünüyorum. Bir sürü dernek, STK var hiçbiri doğru düzgün bir araya gelip bunun çalıştayını yapan oldu mu? Ben bilmiyorum görmedim. Gören ve yapan varsa seve seve dinlemek ve detayları öğrenmekten memnuniyet duyarım :) Tamam yönetimler kötü ama sanki bizde hazıra konup bekliyoruz gibime geliyor. On binlerce derneğimiz, 100'den fazla sendikamız, bir sürü fedarasyonlarımız var neden bir araya gelip bunların düzelmesi için bir arada çalışma yapılmıyor? Özellikle sosyal medyada post kasıp "şu şöyle olmalı, bu böyle olmalı" diyoruz iyi güzel ama çalıştay raporu var mı ya da bir faaliyet, organizasyon, birliktelik var mı? Gördüğüm kadarıyla yok. Biz bile birlikte geliştirelim dediğimiz, iş birliği protokolü yapalım dediğimiz STK'larda "resmi evrağa imza atamayız yarın öbürgün başımız derde girebilir" diyen yapılar da hala mevcut bunu da göz ardı etmemek lazım:) Ha bir de az önce dediğim gibi "Herbokolog"'ların yönettiği STK'lar var onlar hiç rahatlarının bozulmasını istemiyorlar :)
Durum böyle olunca ister istemez herkes bir "bahane"'nin ardına saklanmak durumunda kalıyor. Şimdi sorabilirsiniz, herkesi eleştirdin de sen ne yaptın ya da ne öneriyorsun? Evet önerilerim ve çözümlerim mümkün olduğunca var.
1. Birbirimizi dinlemeyi bilmemiz gerekiyor.
2. Karşımızdaki kişinin bilgi birikimi, deneyim ve tecrübesine saygı duymamız gerekiyor.
3. Ucuza kapatmak için saçma sapan pazarlıklar yapılmaması ve değerine göre değer alınması gerekiyor.
4. Birlikte iş birliktelikleri yapıp, birlikten kuvvet doğar düşüncesini oturtmamız gerekiyor.
5. İlgili kurum ve kuruluşlara sorgulama yapmamız gerekiyor. Sorgulamadan hiçbir doğru cevabı alamayacağımızı bilmemiz gerekiyor.
6. Hangi işi yapıyorsanız "bu işi bir tek ben biliyorum" tribinde aptallıkları bırakıp "karşımızdakileri dinleyip beyin fırtınası" yapmamız gerekiyor.
Önce bunlardan başlarsak bence devamı daha kolay gelip daha güzel ekonomik büyümeler ve daha doğru iş geliştirmeler yapıp büyüyebileceğimize inanıyorum.
2025 yılının hepimize az vergili, bol kazançlı, bol bol birbirimizi gülümseten, bol organik beslenmeyi nasip eden bir yıl olmasını temenni ederim :)))